top of page

Yüksek Lisans - Okuduğum Bölümü Nasıl Seçtim?

  • Writer: ezgithewanderer
    ezgithewanderer
  • Nov 27, 2019
  • 4 min read

Tekrar merhaba!


Son yazımda üniversitede okuyacağım bölümü nasıl seçtiğimden biraz bahsetmiştim.

Bugün ise yüksek lisans alanı hakkında konuşmak istiyorum birazcık.


Pek tabii ben de bölüme başlarken “Acaba lablarda gerçekten hayat mı kurtarıyoruz?” diye düşündüm mü, şu an hatırlamıyorum. Hatırladığım ilk şey, hazırlık sınıfındayken (daha bölüme başlamadan racon kesmek bu olsa gerek) ben ‘neuroscience’ çalışmak istiyorum diyordum. Evladım önce bir otur oku bakalım neymiş bu nörobilim.


Neyse bölüme başladık, yıl 2014 (evet yine yaşlanma hissi geldi), ben hala neuroscience. Birinci sınıfta çok detaylı bölüm dersimiz olmadığından neyin ne olduğunu anlamak da çok zor oluyor doğrusu. Birinci sınıfın ikinci dönemi Genel Biyoloji Laboratuvarı dersinde temel laboratuvar tekniklerini görmeye dayalı deneyler yapmıştık ve hatırladığım kadarıyla beni çok heyecanlandıran bir şey olmamıştı. Anlayacağınız “Ee bölüme geldik de şimdi ne olacak”lar sarmıştı beni.


Bu sırada da güya bilim insanı olmak istiyoruz ya, güncel olayları takip edelim diye üç beş konferansa gidip, iki üç haber okumaya çalışıyoruz. O dönemlerde bakterilerin antibiyotik direnci konusu ilgimi çekmeye başlamıştı. Dedim bu alan bana uyar, yenilikçi ve merak uyandırıcı. Sonra bu alanda staj yapabileceğim bir yer bakmaya başladım.


Hata 1: Stajı sadece okulumda yapabileceğimi zannedecek kadar tatlı bir çocukmuşum. Açılın arkadaşlar, mümkün olduğu kadar her yere açılın.


Okulda kafamdaki gibi bir çalışma bulamayınca -bu benim bulamamamdan kaynaklı da olabilir pek tabii- ilgim de biraz söndü. Şu hayatta her neyi kazanıyor ve her neyi kaybediyorsam hepsi aynı sebepten: Her şeye ilgi duyuyorum. Buna dair bir yazı yazmak istiyorum, çünkü bu hala üzerinde çalıştığım bir şey, ama şimdi konumuza geri dönelim.


İkinci sınıfa başladığımda, Genetik dersi ve laboratuvarını alınca dedim ben moleküler biyolojiden çok genetik alanında ilerlemek istiyorum. DNA, kalıtım, insanlarda görülen genetik hastalıklar bana daha yakın gelmiş, çalışmak istediğim alanın bu olduğunu düşünmüştüm. Bu sefer kararlıydım ama, teoride istediğim şeyi pratiğe dökecektim. Şansımın da yaver gitmesiyle herediter motor ve duysal nöropati hastalığı olan CMT (nörolojik kalıtsal bir hastalık deyip geçebilirsiniz bu noktada, çok terim olmasın) hastalığının çalışıldığı laboratuvara stajyer olarak katıldım. (Dünyanın en tatlı doktoralarından birisi bu yazıyı okuyorsa <3) DNA ile çalışmak gerçekten de tahmin ettiğim şekilde beni mutlu eden şeydi. Her ne kadar kullandığım teknik sayısı/çeşidi moleküler biyoloji odaklı lablardan daha az gibi dursa da benim keyif aldığım bir işti. 1,5 yıl orada deneyim kazandıktan sonra dedim ki biraz alan değiştirmeliyim.


Hata 2: Her ne kadar çok mutlu-memnun da olsam daha çok alanı görmüş olmayı; 1,5 yılı belki ikiye bölmüş olmayı tercih edebilirdim.


Bunun sonrasında çok uzun olmasa da bir süre kanser araştırmaları yapan bir diğer laba katıldım. Orada biraz farelerle çalışma ortamını deneyimledim ve iyi ki deneyimlemişim çünkü neler yapabileceğimi (yetkinlik olarak) ve neler yapmak istediğimi görme açısından çok önemli bir süreç oldu.


Çıkarım: Farelerle zorunda kalmazsam çalışmayı gerçekten istemiyorum. Bu tartışmayı etik bir düzlemde yapmaktan ziyade, daha çok kişisel bir durum olarak açıklamak niyetindeyim. Ben kötü oluyordum, tıpkı tıp okurken kan tutması gibi. Özel olarak kötü bir durum olduğu için değil ben fena olduğum için.


Geldik son sınıfa! Son sınıfın ilk dönemi seçmeli ders olarak bir proje dersi alarak moleküler nörobilim laboratuvarına katılmış oldum. Geldik mi başladığımız noktaya :) (Yine dünyanın en tatlı doktoralarından birisi bu yazıyı okuyorsa ona da <3)

Bu seferki model organizma zebra balığıydı, her ne kadar ben daha çok temel moleküler biyoloji deneyleri yapsam da,çalışmak istediğim model organizmayı belirlemek, hiç değilse fikir edinmek mühim bir nokta bana göre. Tabii ki canlı organizmalarla çalışmak zorunda değilsiniz, hayvanlarla çalışmak zorunda da değilsiniz. Bu sadece bir bakış açısı sunmak adına değindim bir nokta. Projemi yaparken inanılmaz yoğun bir dönemde olduğumdan çok yorulsam da gerçekten o kadar keyif almışım ki, şimdi dönüp baktıkça o günleri mutlulukla -ve özlemle- hatırlıyorum (Burası da iyice hatırat gibi oldu).


Geldik son döneme… Bir türlü başına oturamadığım, ne yapacağımı bilemediğim, kafamın karmakarışık olduğu bir dönem. Bu yüzden yüksek lisans başvurularımı bile çok geç yaptım. Hatta şu an okuyor olduğum yere son gün son saatlerde atmıştım başvurumu, hayat!

O sıralarda çevre problemleri, iklim krizi, biyoçeşitliliğin azalması gibi konular beni hem çok rahatsız etmeye hem de çok meraklandırmaya başlamıştı. Yaptığım birkaç başvurunun ardından hücre biyoloji-moleküler biyoloji alanında daha fazla devam etmek istemediğimi fark ettim. Kanser çalışmak istemiyordum, immünoloji çalışmak istemiyorum, genetik hastalıklara dair çalışmalara katılıp katılmak istemediğimden emin değildim. Aklımda her zaman var olan nörobilim yine ön plandaydı ama işin içine biraz çevre-ekoloji-biyoçeşitlilik alanları girmeye başlamıştı.


Bizim bölümün güzel ama bir yandan da dezavantaj olabilecek durumu şu ki, çok fazla alan var. Çeşitlilik insanın ufkunu açsa da kanser laboratuvarına girince kanseri çözüyormuşuz gibi bir izlenim oluyor. Bunu bu yazıda detaylı açıklamam pek olası değil ancak tek bir laboratuvarda bile birden çok farklı proje oluyor ve aslında sizin kısıtlı süre zarfında yapabileceğiniz şeyler belirli.

Lisansımı bitirmeye yaklaşmışken yüksek lisansımda ne yapacağım kafamda hala net değildi, ben de bu yüzden yüksek lisansımı bunu anlamak için bir süre olarak değerlendirmeye karar verdim. Şu an okuduğum bölüm -Evrim, Ekoloji ve Sistematik- bana çeşitli başlıklarda genel bir fikir vermiş oluyor. Evrim çalışmak da benim için yakın bir alandı çünkü işin içinde yine DNA odaklı çalışmalar yapma imkânım oluyor ve çok çeşitli model organizmalar var. Öte yandan şu ana kadar geçen sürede anladığım kadarıyla ekoloji ve sistematik gerçekten benlik alanlar değilmiş. Fakat yine de istatistik derslerinin olması ve bunları öğrenecek olmam bana bir avantaj katacak. Zaten bölümü seçme sebeplerimden birisi de bu alanda kendimi geliştirip makale yazacağım sırada istatistik için başkalarına gitmek zorunda kalmamak sanırım :D


Bazı kişiler gerçekten bir soruyu çok merak edip onun cevabını bulmak istiyorlar; bu da onları daha kararlı adımlar atmaya ve daha odaklı ilerlemeye sevk ediyor. Ben öyle değilim, olamıyorum. Dediğim gibi, merak edebileceğim çok şey varsa neden hepsini merak etmeyeyim? Bazen zorluyor ama bu soruların cevaplarını aramaktan vazgeçeceğimi de pek sanmıyorum. Şu noktada aslında biraz da ne yapmak istediğimi ve istemediğimi iyice anlamaya çalışıyorum ve anlıyor gibiyim de. Burada okuyor olmanın avantajlarından birisi, farklı alanlardan hocalarla proje yapmamıza olanak tanıması. Bu sebeple sanırım bir sonraki dönemlerde farklı denizlere yelken açacağım gibi duruyor, şimdilik hayat ne getirir bilinmez :)


Ha unutmadan, şimdilik sineklere çalışıyorum ama henüz deneyler tam başlayamadı. Kısaca bahsedecek olursam çeşitli farklı mutasyonlara sahip sineklerin davranışsal olarak bazı tercihlerine göre bu tercihlerin -ve dolayısıyla sensör-sinyal mekanizmalarının ardında yatan sebeplere dair çıkarımlarda bulunmayı umuyoruz.


Sinekler konusuna da küçük bir değinecek olursam, kendileriyle pek bir problemim yok ancak çalışmayı ne kadar sevdiğim konusuyla alakalı birtakım sorularım mevcut.

Hepsinin cevabı zaman ve tecrübeyle gelecektir diye umuyorum.


Genel olarak değinmeye çalıştığım bu konuda başka sorunuz varsa instagram’dan (ezgithewanderer) yazmaktan çekinmeyin lütfen.



Şimdilik çiçekler böcekler ve sevgilerimle,

Ezgi

Recent Posts

See All

Comments


  • Black Instagram Icon
  • YouTube Social  Icon
  • Black Pinterest Icon
bottom of page